Translate

Tom Bombadil Kimdir?

Tom Bombadil Kimdir?


Tom Bombadil

Yüzüklerin Efendisi'nin ilk kitabı olan Yüzük Kardeşliği kitabında olup filmde Peter Jackson'ın yer vermediği bir karakter hakkında kısaca yazmak istiyorum.

Bu kişimiz Tom Bombadil. Bu kişi Frodo, Sam, Merry ve Pippin yaşlı ormandan yolculuk yaparken Yaşlı Söğüt Ağacı Merry ve Pippin'i kökleriyle yakalar ve toprağa çeker. Frodo ve Sam çaresizken Tom bir anda gelir ve bir şarkı söyleyerek Merry ve Pippin'i kurtarır. Ardından bu dört Hobbit'i evlerinde ağırlar ve yüzüğü taşıdığını bilir. Tom Bombadil'in en büyük özelliklerinden biri ise Yüzüğün onu hiçbir şekilde etkilememesidir. Tom Bombadil'in ırkı belli değildir ve çeşitli teoriler vardır. Bazıları onun Tolkien'in kendisi olduğunu söylerken bazısı onun bir Maia olabileceğini söyler. Tom Bombadil Frodo'ya kendisi hakkında yaşayan en yaşlı canlı olduğunu ve her şeyden önce onun var olduğunu söyler. Bu ise Tom'a ayrı bir gizem vermektedir. Tom'un çok güzel bir eşi vardır ve bu kişi Altınyemiş'tir.(Goldberry) Tom onu nehirde bulduğunu da anlatmıştır. Hobbitler, Tom'un evinden ayrıldıktan sonra Tom onları bir kez daha Höyük Çukurlarında(Barrow Downs) kurtarmıştır. Çoğu kişi Yüzük'ün Tom'u etkilemediği için neden yüzüğü o taşımadı tarzı düşünceleri olabilir. Tom'un bunun yapmama sebebi Orta Dünya'yı önemsememesidir.

Sauron Kimdir?

Sauron Kimdir?


Vala Aule’nin Maia’sı olan Sauron, dünyanın kara düşmanı olarak adlandırılan Vala Melkor’un sağ kolu idi. Başlangıçta Aule’nin Maia’sı olan Sauron, sonradan kötülüğe dönmüştü.

Karanlığın Çağları’nda Sauron, Melkor’un güçlü kalesi Utumno’nun Melkor’dan sonraki en güçlü ismi idi. Melkor, Valar tarafından zincirlenip Undying Lands’e (Ölümsüz Topraklar) götürüldüğünde onun yerine Angband’ı yönetmişti. Melkor ağaçları yok edip bir çağı kapattığında Angband’ı onun için ayakta tutan Sauron’du. Sonunda Valar’ın Melkor’u bir kez daha malup edip sonsuza kadar boşlukta kalmaya mahkum ettiklerinde ve Angband’ı yok ettiklerinde Sauron’da ortadan kayboldu.

Güneşin İkinci Çağı’nda Sauron tekrar ortaya çıktı. Fakat asıl kimliğini saklıyordu. Eregion’daki demirci Elflerle dostluk kurdu.

Elfler ona Annatar yani “hediyeler veren” diyorlardı. Sauron bu yeni kimliği ile Elflerle birlikte güç yüzüklerini yaptı. Ardından hepsine hükmetmek için Tek Yüzük’ü yaptı. Fakat Elfler tarafından fark edildi ve böylece Sauron ile Elfler arasından savaş başladı. Celebrimbor öldü. Bütün Eregion harap oldu. Cüceler dış dünyaya kapılarını kapattı. Khazad-dum, Moria adını aldı. En sonunda Numenoreanlar, Elflere yardıma geldi. Numenor'un deniz imparatorluğu ile Mordor'un kara imparatorluğu karşı karşıya geldi. Numenor’un gücünü gören Sauron, onları savaşarak yenemeyeceğini fark etti ve Barad-Dûr’dan çıkarak Numenor'un ordularına teslim oldu, Numenor’a götürüldü. Burada ölümlü insanların zayıflıklarını kullandı. Valar’ın onlardan korktuğunu kulaklarına fısıldadı. Gururları okşanan Numenor insanları zamanla onun düşman olduğunu unuttular ve en sonunda Valar’a karşı bir ordu gönderdiler. Bu Valar tarafından affedilmezdi. Numenor yok edildi, denizine gömüldü. Bu sırada Numenor’la birlikte denize gömülen Sauron fiziksel biçimini kaybetti.

Fakat Sauron bir Maia idi. Ruhu güçlüydü ve hala gücünün büyük kısmını aktardığı Yüzük duruyordu. Bu nedenle Mordor’a döndü. Artık olağanüstü korkunç bir kara savaşçı görünümündeydi ve kötülüklerine kaldığı yerden devam etti. Fakat Numenor’un yok edilişi sırasında bütün insanlar Valar’a karşı çıkmamışlardı. Kendilerine inançlı diyen bir grup insan Elendil önderliğinde Valar’a karşı açılan savaşa katılmamış ve Orta Dünya’ya gelmişlerdi. Elendil’in insanları Orta Dünya’ya yerleştiler ve Arnor ile Gondor krallıklarını kurdular. Kaçınılmaz olarak bir süre sonra Sauron ile karşı karşıya geldiler. Elfler ve İnsanlar Son İttifak adı verilen bir ordu ile Sauron’a karşı koydular. 7 yıl süren kuşatmanın ardından Sauron kara kalesinden çıktı ve savaşmaya başladı. Fakat Isildur Sauron’un parmağını kesip yüzüğü aldığında bürünmüş olduğu kara savaşçı görüntüsü de kayboldu. Fakat Sauron’un gücü Tek Yüzük’teydi bu nedenle Yüzük yok edilmediği sürece yok olmazdı. Isildur Yüzük’ü yok etmeyince Sauron’da yok olmadı.

Sauron son kez Orta Dünya’ya döndüğünde bu sefer kendini sadece büyük kapaksız bir kırmızı göz ile simgelemişti. 2000 yıl boyunca Kuyutorman’da Dol-Guldur’da saklandı. Bu sırada Nazgûl onun gelişi için orduları ile Arnor'u yok etmiş, Minas İthil'i ele geçirmiş, Mordor’u hazırlamaya başlamıştı bile. En sonunda Yüzük elinde olmasa bile kendini açık etti ve Mordor’a gitti. Barad-Dûr’u tekrar inşa etti. Fakat son hükümdarlığı kısa süreli oldu. Hobbit Bilbo Baggins tarafından bulunan Yüzük, Frodo Baggins tarafından, yapılmış olduğu Mount Doom (Hüküm Dağı) ateşine atılarak yok edildi. Yüzük’ün yok edilmesiyle birlikte gücünün çoğunu ona aktaran Sauron'da varlığını devam ettiremedi ve Yüzük ile birlikte yok oldu.

Melkor (Morgoth) Kimdir?

Melkor (Morgoth) Kimdir?


Morgoth (Melkor), J. R. R. Tolkien'in kurgusal Orta Dünya evreninde kuvvetçe en güçlü Vala ve en kötü varlıktır. "Melkor" ismi, Quenya dilinde türetilmiş bir kelimedir ve "Güç içinde yükselen" anlamına gelir. Sindarin dilinde, düşmanları tarafından Morgoth Bauglir olarak anılırdı (Morgoth = "Kara Düşman", Bauglir = "Zorba Hükümdar"). Melkor'un Valar arasında bilinen orijinal adı ise hiçbir zaman Orta Dünya halkları tarafından öğrenilemedi.

Bir Vala olan Melkor, Karanlıkların Efendisidir. Ainur ruhlarından biridir ve en büyük güç ve bilgi ona verilmiştir.Tüm Valaların kudretlerinden bir parçaya sahiptir. İsmi "güç içinde yükselen" anlamına gelen Melkor, gururla doluydu ve Büyük Müzik ve Görüntünün uyumunu bozmuştu.Bir süre herkesi Iluvatar'ın Çocuklarının iyiliğini istediğine kandırdı ama içten içe Iluvatar'ın elflere ve insanlara bahşetmeye söz verdiği ihsanları kıskanmıştı. Elfleri ve insanları boyun eğdirmeyi ve diğer güçlerin üzerinde bir güç olmayı diledi. Arda üzerinde Melkor, hükmettiği konular olarak karanlık ve soğuğu seçti. Arda'nın Yaradılışında işleri bozarak, Dünya'nın bozuk ve kusurlu olmasına neden oldu. Melkor Valalara burasının kendi krallığı olacağını ve burayı kendine aldığını söyledi. İçtenlikle Iluvatar'ın çocukları için çalışan kardeşi Manwe ona karşı çıkarak haksızlık etmeyeceğini ve burada herkesin çalıştığını söyledi. Melkor ve Valar arasında çekişme vardı ve Melkor çekilip başka bölgelere gitti ve kötülükler yaptı ama gene de Arda Krallığına duyduğu arzuyu kalbinden uzaklaştıramadı. Ve Valar, Almaren'de krallıklarını kurmaya başladıklarında, Melkor Maiar ruhlarından pek çoğunu kötülüğe çekti. Bu ruhlar arasında en korkunç olanları ateşin kırbaçlarıydı, Orta Dünya'da onlara dehşetin ifritleri, Balrog denir. Onları yanına alarak Orta Dünyanın kuzeyine gitti ve rakip krallıkları Utumno ve Angband'ı kurdu. Onun hizmetkarlarından en bilineni Eldar'ın Sauron dediği Zalim Gorthaur'dur. Arda'da Melkor, Valar'a karşı beş büyük savaş çıkararak, Almaren'i yakıp yıktı ve hem Büyük Lambaları hem de Valar Ağaçları'nı yoketti.

Başlangıçta Melkor hem iyi hem de kötü biçimlerde ortaya çıkabiliyordu fakat Işık Ağaçlarının yokedilişinden sonra yalnızca, Elfler tarafından Morgoth yani "Dünyanın Karanlık Düşmanı" olarak adlandırılan kötü biçimini kullandı. Bu isim ona Silmaril'leri zorla almasından dolayı Fëanor tarafından verilmiştir. Bir kule kadar uzun boylu olan Morgoth, demir bir taç ile kara bir zırh giyiyordu. Grond ya da Alt Dünyanın Çekici adı verilen bir gürz ve kocaman kara bir kalkan taşıyordu. Gözlerinde kötülüğünün ateşi vardı, yüzü biçimsiz ve yaralıydı ve elleri Silmarillerin ateşi ile sürekli yanıyordu. Fakat Öfke Savaşında Melkor'un tüm güçleri yok edildi ve Valar arasından yalnızca o, Dünya kürelerinden sürülerek sonsuza dek boşlukta dolaşmaya mahkûm edildi.


Ainur'un Müziği ve Arda'nın Yaratılışı Nedir?

Ainur'un Müziği ve Arda'nın Yaratılışı Nedir?








Iluvatar tek başına yaşardı. Bütün şeylerin öncesinde, ilk önce Ainur'u var etmek için şarkı söyledi, dünyanın içinde ve dışında onun bütün yaratıkları arasında en büyük güç ve görkem onlardır. Sonra boşluğun içinde onların mekanlarını şekillendirdi ve aralarında yaşadı, onlara her türlü şeyi öğretti, bunların içinde en önemlisi müzik idi. 


Onlarla şarkının temalarını ve neşeli ilahileri söyleyerek konuştu, o zamana kadar aklında ve yüreğinde tasarladığı yüce ve harika şeylerin çoğunu açıkladı, böylece artık onun için müzik yapabileceklerdi ve onların çalgılarının sesleri tahtının etrafında ihtişamla yükselecekti. 


Bir zaman geldi, Iluvatar gönlündeki muhteşem bir tasarımı Ainur'a anlattı, enginliği ve yüceliğiyle daha önce anlattığı hiç bir şeyin dengi olmayan bir tarihi gözlerinin önüne serdi, onun başlangıcının ihtişamı ve bitişinin görkemi Ainur'u şaşkınlık içinde bıraktı, böylece Iluvatar'ın huzurunda eğildiler, dilleri tutulmuştu. 


Sonra Iluvatar dedi ki:''Önünüze serdiğim bu öyküye ve tüm tarihin kat kat açılıp serileceği yer olarak size betimlemiş olduğum bu yüce güzellikte bölgesine yalnızca dış hatlarıyla değinilmiştir.Bütün boşlukları doldurmadım, gönlümün dopdolu olduğu güzellik ve zerafet hakkındaki bütün nesnelerin ve süslerin bir dökümünü yapmadım.Şimdi benim arzum ulu ve mükemmel bir müzik yaparak bu temanın şarkısını söylemenizdir;(size çok şey öğrettiğimi ve içinize Gizli Ateş'i yerleştirdiğimi bilerek) zihninizi ve güçlerinizi bu temayı kendi düşünceleriniz ve tasarımlarınızla donatmak için kullanacaksınız.Ama ben oturup dinleyeceğim ve sizin aracılığınızla pek çok güzelliğe şarkıda vücut buldurduğum için mutlu olacağım.'' 


Ardından arpçılar ve udçular, flütçüler ve kavalcılar, Ainur'un sayısız koroları ve orgları, Iluvatar'ın temasını ulu müziğe dönüştürmeye başladı; büyük denizlerin kükremelerinden daha şiddetli gürleyen armonilere karışıp birbirlerinin içlerinde çözülerek çeşitlenen ve karşılıklı etkileşen muhteşem melodilerden oluşan bir ses yükseldi, ta ki Iluvatar'ın yaşadığı yer ve Ainur'un mekanları müzikle ve müziğin yankısıyla dolup taşana dek, çok uzaklardaki karanlık ve ıssız yerlerin içlerine dahi akan müziğin yankılarının yankısıyla.Ölçülemez enginlikte görkemiyle böylesine bir müzik, daha önce hiç var olmamıştı ve o zamandan beri de bir daha olmayacaktır; gerçi denir ki, Büyük Son'dan sonra, Iluvatar'ın tahtının huzurunda hem Ainur hem de Insanoğlu koroları tarafından çok daha yüce bir müzik dokunacaktır.Sonra Iluvatar'ın en yüce temaları çalınacaktır; çünkü, Ainur ve İnsanoğulları onun aklını, yüreğini ve tüm niyetini artık biliyor olacaklardı. 








Ulu Tema 


Iluvatar oturup dinledi, uzun süre boyunca bu ona çok iyi göründü, çünkü müzikte kusurlar azdı ve ona öyle geldi ki Ainur pek çok şeyi iyi öğrenmişti. Ama ulu tema geliştikçe Melkor'un yüreğine Iluvatar'ın ulu temasına uymayan ve kendi kibirli imgeleminin birbiri içine girmiş özleri ulaşmaya başladı. Iluvatar tarafından, Ainur içinde en büyük güç, bilgelik be bilgi ihsanlarının bir bölümü Melkora armağan edilmişti; ve o, yaşam ve Gerçeklik veren Gizli Ateş'i aramak için karanlık yerlerde ve boşluklara sık sık tek başına dolaşmıştı(çünkü kendi varlığından bir şeyler meydana getirmek için çok ateşli bir arzu duyuyordu); ama yine de onu bulamamıştı, çünkü Ateş Iluvatar'ın yanındaydı ve o, çok daha sonraya dek bunu bilmeyecekti. 


Ama he rşeye rağmen, kendisine ait çok kurnazca düşüncelere kapıldı, ki bunları Iluvatar'a bile göstermemişti. Bu tasarım ve tasavvurlarının bazıları artık müziğe dokunuyordu, etrafında çalanların çoğu ümitsizliğe düştü, müzikleri zayıfladı, yanındakilerin düşünceleri tamamlanmamıştı ve bulanıktı, müziklerine onunkine uygun bir ahenk kazandırdılar. İşte böyle Melkor'un yaramazlığı müziği karartarak yayıldı, çünkü onun bu düşünceleri, Iluvatar'ın tasarısının güzelliğiyle uzaktan yakından ilgili olmadığı için armonileri kırık dökük ve bölük pörçüktü. Iluvatar yine de müzik akıl almaz bir çirkinlik alıp ve kasvetin derinliklerine doğru çökene kadar oturup dinledi; ardından hüzünle gülümseyip sol elini kaldırdı ve çarpışmanın ortasında, ilki gibi ama pek benzemeyen yeni bir tema oluşuverdi hemen, gerçi bunun nasıl olduğunu hiç kimse açıkça anlamamıştı ve tema güçlenip güzelleşti.Ama Melkor'un yükselttiği uyumsuzluk ve gürültü, onun karşısında gümbürdemeye başladı, artık bir ses savaşı vardı ve pek az şeyin seçebildiği bir çınlama yükseldi. 


Sonra Iluvatar sağ elini kaldırdı, artık gülümsemiyor, ağlıyordu; ve işte üçüncü bir tema, diğerlerine hiç benzemiyordu, gürültünün ortasında büyüdü, ta ki sonunda, Iluvatar'ın ayaklarının dibinde bir ara iki müzik gelişiyor gibi olana dek ve bunlar tamamen uyumsuzluk içindeydiler. Birisi çok ulu derin ve güzeldi, ama söndürülemez bir keder karışmıştı, diğeriyse artık kendi birliğini kurmuştu ve kendine has dizgesi vardı, ama gürültülü, anlamsız ve kibirliydi, sanki onu boğmak niyetine sahipmiş gibi öbürüne anırıyordu, her şeye karşı çıkmasına ve çok korkunç bir şekilde çatışmasına rağmen yinede bir şekilde rakibine ekleniyor, ona bir armoni katıyordu. Bu yankılanan mücadelenin tam ortasıda, Iluvatar'ın salonları sarsılır ve bir ürperme karanlık yerlere doğru akarken Iluvatar iki elini de kaldırdı, ışık kadar delici ve derinlik kavranamaz tek bir akor çaktı, müzik gümbürdedi ve kesildi. 


Ardından Iluvatar dedi ki:''Ainur güçlüdür, görkemlidir ve bilgi açısından en kudretli olanı Melkor'dur ama o ve tüm Ainur bilir ki ben Iluvatar'ım, şarkıda söylediğiniz ve çaldığınız bütün bu şeyleri meydana gelmesine ben neden oldum - sadece ben eğleneyim ya da kendi başınıza çalasınız diye göksel bölgelerde yaptığınız bu müziğe neden olmadım. Bütün bunlar, Iluvatar'ın gerçekliğini paylaşasınız diye yarattığım sizler, Ainur, daha çalarken gerçekliği biçimlendiresiniz diyedir. Belki de ben şarkımdan meydana gelen bu şeyleri seveceğim, Sen Melkor, sonunda Iluvatar'ın bizzat kendisinden kaynaklanmayan hiç bir temanın çalınamayacağını ve müzikte Iluvatar'a rağmen hiç bir değişiklik yapılamayacağını göreceksin. Buna kalkışan kişi, sonunda kendisini çok daha karmaşık ve ihtişamlı bir şeyin tasarlanmasında bana yardım ederken bulur: baksanıza! Melkor ateş kadar dehşet verici, karanlık sular gibi kederli, gazabı fırtına gibi ve en karanlık yerlerin derinlikleri kadar ışığımdan uzak duran bir kötülüğe sahip olmasına rağmen, önünüze serdiğim tasarının parçası haline geldi. Onun aracılığıyla müziklerin baskın gelmek için verdikleri çarpışmanın içinde acı ve sefalet oluştu; ses karmaşasının yanında zulüm mevcuttu, açgüzlülük, karanlık, düşünce yada nesnelerin bütün çürümüşlüğü ve nefret ediesi batak, piskokulu sisler ve zorlayıcı alevler, acımasız bir soğuk, doğmuş olmak ve ümitsiz olarak ölmek.Ama yine de bu, onun aracılığıyla ama yüzünden değildir; ve Melkor da tıpkı sizin gibi, hatta artık onun kötülüğü altında yaşayarak sefilliğe ve kedere, dehşete ve günahkarlığa onun aracılığıyla katlanacak olan bütün o varlıklar gibi anlayacak ve sonunda beyan edecektir ki, bütün bunlar yalnızca benim yüce görkemimle son bulacak ve temayı dinlemek için daha değerli kılmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır,Hayat yaşamaya değer ve Dünya öylesine harika ve muhteşemdir ki, Iluvatar'ın bütün yapıp ettikleri arasında, onun en sevdiği ve en güçlü çalışması sayılacaktır'' 

Sonra Ainur korkuya kapıldı, kendilerine söylenen sözleri tamamen kavrayamamışlardı, Melkor utançla ve utançtan kaynaklanan öfkeyle dolmuştu; ama onların şaşkınlıklarını gören Iluvatar, görkemli bir şekilde kalktı ve yaşadığı yerden uzaklaştı; ve Ainur'a peşinden gelmelerini emretti.Boşluğun tam ortasına eriştiklerinde, önceden bomboş olan yerde muhteşem bir şey vardı...
Eru Ilúvatar Kimdir?

Eru Ilúvatar Kimdir?



Eru Ilúvatar
J. R. R. Tolkien'in kurgusal Orta Dünya evreninde her şeye gücü yeten tek yaratıcıdır. Bununla beraber, Eä'da yapılacak birçok iş için Ainur'u yetkilendirmiştir. Arda'yı (Dünya'yı) şekillendirmek de bu işlerden birisiydi. Eru, Tolkien'in Silmarillion'unda önemli bir karakterdir. Bunun yanında, Hobbit, Yüzüklerin Efendisi gibi çok daha ünlü eserlerinde üstü kapalı olarak bahsedilir (Yüzüklerin Efendisi'nde Númenor'un Çöküşü'nden bahsedilen Ek A'da Tek Olan diye anılır). 

Yaratıcı sıfatıyla Eru 
Quendi (Elfler) ve Atani (İnsanlar) Eru tarafından yaratıldı. Silmarillion'da bu iki ırk Ilúvatar'ın Çocukları olarak adlandırılır. Cüceler, Aulë tarafından yaratıldılar ve Eru onların da yaşamasına müsaade etti ve onları akıl sahibi kıldı. Hayvanlar ve bitkiler, Manwë ve Varda tarafından şekillendirildi. Manwë, Eru'dan, hayvanlara ve bitkilere de akıl vermesini diledi. Bir görüşe göre Yüzüklerin Efendisi ile Hobbit'te bahsedilen Kartallar, Maia ırkından olabilir. Ayrıca, Oromë'nin av köpeği Huan'ın -Kendisi de bir Maia olan Sauron'u dövüşte yendiği dikkate alınırsa- Maia olması ihtimali vardır. Bir başka görüşe göre, Huan'ın bilinç seviyesi ve akıllılığı -her ne kadar sadece Eru'nun yarattığı orijinal bağımsız akıllılık gibi olmasa da- Valar'ın yaratıklara nimet bağışlama yetkisinin genişliğini göstermektedir. Melkor, Eru'nun yarattıklarını taklit ederek yaptığı yaratıklara görece farklı şekiller verebilmeyi başardı (Orklar, Ejderhalar, Devler). Bununla beraber orklar muhtemelen bozulmuş elflerdir, dolayısıyla Ilúvatar'ın Çocukları'ndan türetilmişlerdir. 
Eru ,Gizli Ateş'e sahip olan tek varlıktır. Bu yüzden Tolkien'in evreninde, ayrı bir can yaratabilecek tek varlık Eru'dur. Bütün yaratılmışlar Eru tarafından yaratılmasa bile Eru tarafından kutsanmadıkça varlığa bürünemezler. Melkor, Gizli Ateş'i arzuladı ve boşu boşuna ele geçirmeye uğraştı. Başarısız oldu, çünkü ateş Eru'nun içindeydi. Melkor, bu yüzden orijinal hiçbir yaratık yapamadı. Tek yapabildiği Eru'nun yarattıklarını bozup değiştirmek oldu. 

Eru'nun Arda tarihine doğrudan etkileri 
Eru, sadece mutlak gereklilik içerdiğinde Arda üzerinde kendi gücünü faaliyete geçiriyordu. Arda'yı Eru yarattı. Ayrıca Elfleri ve İnsanları bizzat yarattı ve uyandırdı. İkinci Çağ 3319'da Ar-Pharazôn ve ordusunun cesedleri Aman kıtasına vurduğunda Eru, ölü bedenleri bizzat toprağa gömdü. Daha sonra -İkinci Çağ'ın bitimini getiren olaylar zincirinin bir parçası olarak- o güne dek düz olan Arda'nın şeklini küresel yaptı, Númenor kıtasını denize batırdı ve Ölümsüz Topraklar'ı dünyanın atmosferinden ötelere taşıdı. Gandalf, Balrog'la yaptığı savaşta öldüğünde ona tekrar yaşam vermek Valar'ın gücünün ötesinde bir işti ve Eru Ilúvatar aracısız devreye girerek Gandalf'ı bedenine döndürüp geri yolladı. 

Tolkien'in dinî inancında Eru'nun yeri 
1954'te Oxford'daki Katolik yayınları satan Newman Kitabevi'nin yöneticisi Peter Hastings'e yazdığı bir mektubun taslağında Tolkien'in bu mesele üzerinde net bir açıklama yaptığı görülür. Koyu bir Katolik olan Tolkien mektupta, yazdığı efsanelerdekine uygun şekilde, Tanrı'nın ortodoks olmayan tanımını, mutlak gizli mahiyetini benimsediğini belirtiyor. 
Sonsuz yaşamla vasıflandırılmış olan elflerin reenkarne olmaları (başka bir bedende hayata dönmeleri) ihtimaliyle ilgili olarak Hastings şöyle yazmıştır: 
Tanrı, bildiğimiz hiçbir yaratıkta böyle bir iş gerçekleştirmedi, bana öyle geliyor ki böyle gerçekliğin meydana gelmesi bizi bir alt-yaratıcı kavramına doğru götürüyor. Çünkü bir alt-yaratıcı yaratan-yaratıcı arasındaki işlerle ilgili bir faaliyette bulunduğu takdirde, daha önce yaratıcı tarafından kullanılmış yöntemleri kullanmak mecburiyetindedir. 
Tolkien'in cevabî yazısı, ilahî yaratış ile sunî alt-yaratış arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar: 
İlahî yaratışla, alt-yaratışların doğasını birbirinden tamamen ayırt etmek durumundayız. Şunu belirtmeliydim ki "yaratıcının kullanmış olduğu yaratış yöntemlerinden bağımsız" oluş, Tanrının mutlak gizli mahiyetine hürmeten, "alt-yaratış"ın temel fonksiyonudur...Bir metafizikçi değilim, fakat bunun garip bir metafizik meselesi olduğunu düşünmeliydim. Bir tane yol değil, aslında potansiyel olarak sayısız yaratış yolu vardır, -bizim de sınırlı olarak sezdiğimiz- bilinen yaratış yolları, Tanrı tarafından kullanıldığında etkili olan ve ancak onun tarafından kullanılması geçerli olan yöntemlerdir. 
Hastings ayrıca Tom Bombadil'in kim olduğunu açıklamak için Altınyemiş'in söylediği "O mevcuttur" ifadesini Bombadil'in Tanrı olduğu anlamını ima ettiği için eleştirmiştir. 
Tolkien, cevabî yazısında: 
Tom Bombadil konusuna gelince, bu konu üzerinde -esas noktayı ihmal edecek şekilde- fazla ciddi olduğunuzu düşünüyorum...Bu tutumunuzla bana az çok, (günümüz) Katoliklerinin rahiplere Baba (Peder) demesine -baba unvanının sadece İlk İnsan'a ait olduğu düşüncesiyle- karşı çıkan Protestan görüşünü hatırlatıyorsunuz. 

Esinleniş ve kurgunun gelişimi 
Efsanenin ilk versiyonlarında Ilúvatar ismi İngilizce'ye "Father for Always" (Mutlak Tanrı) olarak çevrilmişti (bkz. Kayıp Öyküler Kitabı, Orta Dünya Tarihi serisinin ilk iki kitabı olarak yayımlandı), daha sonraları "Sky-father" (Gök Tanrı) olarak çevrildi , fakat bu anlamlar daha sonra yerini daha yeni bir anlama bıraktı. Ilúvatar, ilk zamanlarda Tanrı için kullanılan tek isimdi, daha sonra Orta Dünya Tarihi serisinin onuncu bölümü olan Morgoth'un Yüzüğü'nde "Aman Yıllıkları" kısmında Eru ismi ilk kez yer aldı.